(Original publishing date: 24.06.2022)
Son zamanlarde epeyce duymaya başladığımız ve günden güne ana-akımlaşan, köklerini de öyle ya da böyle sol öğretinin en büyük kaynağı olan Marxism’e salmış Sol-Gericilik… Gerçi taraftarlarınca adına ‘ilericilik’, ‘ilerlemecilik’ ya da ‘ilerlemeci-sol’ da dense, bu küresel akımı yutmayanların taktığı isimdir Sol-Gericilik. Terimin orijinal hikayesi biraz daha farklı olsa da, günümüzde ve özellikle ülkemizde kullanıldığı bağlam sola yatkın kimlik siyasetini fetişize eden, aynı zamanda politik doğrucu da olmaya özen gösteren akımdır. Dr. Jordan B. Peterson ise 2010’ların sonlarına doğru yıldızını parlatabilmiş Kanadalı bir klinik psikolog, yazar ve O’nu dinleyenlerin bir kısmına göre de günden güne güç toplayan Sol-Gericilere ve politik doğruculara karşı duruşun yegane sembollerinden birisidir. Peki bunların bizimle alakası nedir diye soracaksınızdır, söyleyeyim: Malumunuz, fon çekmekten başı ağrıyanlarından tutun da az-biraz girişimcilik yapmak isteyip de özgünlüğe pek de alışık olmayan paralılara kadar yurtdışına karşı kabaran bir yanımız vardır milletçe. Severiz Batı’dan almayı, kopyalamayı. Daha önce de olduğu gibi bu kabarıklıki fikir, düşünce, ve şimdi de olduğu gibi inanç düzleminde de geçerlidir.
Buna istinaden Sol-Gericilik çanları ülkemizde de duyulmaya başlamışken, gericilerin nefret ettiği Jordan Peterson’dan esinlendiklerim hakkında birkaç yazı yazmak istedim, hazır yakın zamanda adamı kanlı canlı da görebilme fırsatını yakalayabilmişken.
Sol-Gericilik gibi siyasi ve anti-kültürel bir oluşumun bir bilim dalıyla nasıl bir ilgisi olabilir diyebilirsiniz. Gezegendeki en büyük psikoloji topluluğu olan Amerikan Psikoloji Derneği (Ing.: American Psychology Association, APA), kliniklerde çalışan psikologlara: ‘Her yaştan danışanların cinsel yönelimlerini SADECE olumlamalarını’ salık vermekte geçtiğimiz birkaç yıldır. Bunun anlamı herhangi bir sebepten cinselliği ile ilgili soru(n)ları olan bir çocuğa dahi: ‘Evet, sen erkek-kız ikileminde değil de non-binary’sindir’, ya da başka bir çocuk kendisini karşı cinsten hissettiğini söylediğinde de: ‘Harika! Evet, sen bir transsın!’ demekten başka HİÇBİR seçeneği olmamalı salık verilen en yeni ‘terapi’ modellerinde. Bir durup neden diye sorgulamak, ne zaman ya da nasıl başladığını soruları sormak bile yok; herhangi bir yüzleşmeyi bir tarafa bırakın. Halbuki erken-gelişim ve gelişim çağındaki çocuklara yapılan temelsiz ve sorgusuz koşullama ve kimliklemelerin nasıl felaketlere* yol açabildiği iyice bilinirken, en kalabalık ve saygın psikoloji topluluğundan böyle yetisiz bir kararlar silsilesi gelmesi insanı şaşırtmalı değil mi? Hayır, şaşırtmamalı çünkü birçok ABD menşeili oluşum gibi APA de, en azından yönetim kadrosu seviyesinde, hınça hınç Sol-Gerici dolmuştur. Ve bu insanların da kendi ajandalarına hizmet etmesi durumunda çocukların bile akıl sağlığını göz kırpmadan otobüsün altına atabilecekleri gerçeğini umarım geç olmadan sindirebiliriz.
‘Yahu böyle şeyler bizde hayatta olmaz!’ diyesi gelse de insanın, yarın bir gün zorunlu %50 kotasından ya da doludizgin bir politik doğruculuktan başlayabilecek akıl kıtlığının nerelere varacağını tahmin edebilmek için de kahin olmaya gerek yok. Jordan Peterson da bu gibi akıl tutulmalarına karşı mücadelede öne çıkan bir isim. Defalarca iptal edilmek istendi, yakıldı, hastalandı da kitlesi azalmaktan ziyade arttı. Bu paralelde dediklerine kulak vermek faydalı olabilir, çünkü Batı’da örnekteki APA’e ‘Kötü niyetli suçlular!’ diye bağırabilecek başka bir aklıselim de pek kalmadı.
Peki diyeceksiniz dinci-muhafazakar kesimlerin, daha doğrusu Sağ-Gericilerin akılları çok mu daha başlarındaydı? Hayır tabii ki de. Tıpkı gezegenin birkaç onbin yıl önce yaratıldığını, geleneklerin ise sosyal hayatta ihtiyacımız olan HER ŞEYİ barındırdığını iddia etmek ne kadar avanakçaysa; daha işleyişlerini ancak pat-çat anlayabildiğimiz toplumsal düzeneklerimizi silip atıp, kendimize ‘sınıfsızız’ diyebildiğimizde tarihin zirvede duracağını söylemek de bir o kadar avelcedir. Yoksa bakmayın, Peterson’dan non-teist bir platformda bahsetmek aslında bir ironi taşır: Bireysel psikolojinin (neredeyse) biyolojik temelde teizme endeksli olduğunu savunan, Tanrı ‘varmış gibi’ (kendi deyimiyle) yaşamaktan memnuniyet duyan birisidir kendisi. Ancak Sağ-Gericilerin mideleri kalkmadan ne haltlar yiyebildiklerini gördük, görüyoruz da. Bu bağlamda Sol-Gericilerle sadece bir isim takası çocuklarımızdan tutun büyük dedelerimize kadar kimsenin yararına olmayacaktır; sade vatandaşsanız tabii. Gericiliğin her menşeilisine hayır diyebilecek, bağnazlık kendi cephesinden gelince göz yummayacak omurgalı canlıların soyu tükenmeye yaklaşıyor maalesef.
Ne yapmalı peki böyle cıvık çekişmelere sıkıştırılan günlerde? İdeolojilerden de, her türlü fanatiklikten de sırtını dönebilmeli aklını selim tutmak isteyen birisi. Eski ya da yeni, insanı busbulanık bir mercekten baktıran ideolojiler tamamıyla terk edilmeli. Çünkü insanı bugününe kör ederler bu tarz sistemler, ve sıradan insanın bugününden başka kaydadeğer bir varlığı da yoktur.
* Yakın zamanlı bir çalışma için bkz.: Hruz, P. W. (2020) ‘Deficiencies in Scientific Evidence for Medical Management of Gender Dysphoria’, The Linacre Quarterly, 87(1), pp. 34–42. doi: 10.1177/0024363919873762.
Ayrıca meraklısı: Küçük Albert, ve Kellogg Bebek deneylerine bakabilir. Ek: Sözkonusu salıklar ve yeni ‘terapi’ler için bkz.: https://www.apa.org/monitor/2018/09/ce-corner, APA Resolution on Gender Identity Efforts