(Original publishing date: 17.06.2022)
Bilmiyorum farkında mıyız ancak Tanrı’nın birkaç yüzyıl önceki bilimsel devrimin ellerindeki ölümü sadece dini inançlara bağlı sosyal oluşumların temelini sarsmadı. Aynı zamanda binlerce yıldır köksalmış olan ceza hukuku ve suç kavramlarının da düşünsel temellerini müthiş bir zelzeleyle yıkmıştır. Öyle müthiş, derin ve çekirdekten bir zelzeledir ki bu, çoğu tesirleri hala tamamen vücut bulamamıştır. Çünkü bu temeller, insanın esasında rasyonel bir varlık olduğu varsayımına dayanmaktadırlar. Bu da cezalandırıcı erkin ‘intikamcı, öç alıcı’ (İng.: Retributionist) olarak konumlanmasıyla sonuçlanmıştır yazılı tarihin ilk sayfalarından beri. Burada intikam alan, işin özünde, yargılama erkini elinde bulunduran devletin kendisidir, bir yandan zarar gören tarafın da tatmin edilmesini sağlayarak tabii ki de. Ancak bu tatmin de, hınç da ve intikam da, azap çekecek kişinin, bu azabın anlamını kavrayabileceği; bir önceki adımında da bu insanın işlediği suçun ehemmiyetini ve sonuçlarını kavradığı kabulündedir.
Bir diğer deyişle: ‘Al sana!’ der bir baba figürü, başında parmak sallayarak. Al sana, ve geç ceza köşene. Lakin çocuğunu disipline eden ebeveyinin de, evcil hayvanını eğiten sahibin de nemalandığı ‘koşullanma’dan farklıdır bu parmak sallama. Mesuliyetinin ciddiyeti meclisten dışarı, birisini cezalandırmak, cezalandırılanın mesajı alacağı ümidini barındırır. Peki haz-acı ikilemindeki ekonomist açıyı da bir kenara bırakırsak elimizde ilahi kökenli bir (mükemmel) düzeni rahatsız eden yılanın ezilmesi gerekliliği dışında bir dayanak kalmıyor. Fakat bıçağı kemiğe dayadığımızda günümüzün biliminin insanın ve insanlığın en iyimser ve ben-merkezci deyişle rasyonelliğe (ancak) kabiliyetli olabildiğini gösterdiğiyse artık su götürmez bir gerçektir.*
Yüzyılımıza en çok tesir eden hümanizm akımının etkisi altındaki rehabilite edici odak da tam buraya oturmaktadır.** (Henüz) tam olarak kabul edilemese de insanlık düşünsel anlamda marazi bir köşeye sıkışmış konumdadır. İntikam almaktan ziyade suçlunun topluma kazandırılmasına yoğunlaşan ilerlemeci ceza sistemi bile kökeninde suçlu görünenin doğru sayılan yola yontulabileceği kabulünü barındırmamakta mıdır peki? Günümüzün sisteminin çoğu parçasının yüzeysel: ‘Ee, madem suçlusun; güzelleşeceğin geleceğini ver bize!’ci ağırlığından soyutlanması da bir başka depreme maruz kalmadan zor gözüküyor.
Uzun lafın kısası bu sorumluluk başlıklı Pandora’nın Kutusu’nu açmaya insanlık hala hazır değil gibi gözükmekte ve biraz da zor hazırlanacaktır. Adına ‘Allah’ deyin, ‘İsa’, ‘Tanrı’ ya da ‘Ruh’: Hukuken birbirimizi bir arada tutup ortak noktamızı oluşturmayı hedefleyen, ve sorgulanamaz bir cezalandırıcının yoksunluğu sosyal düzende tektonik değişimlere sebep olmaktadır. Burada artçı sandığımız kültürel sarsıntılar da zaten kök salmış olanın öncüleridir aslında. Kanunun da kökeni tekrardan bir tanrıya bağlanamayacağına göre elimizde ya gerçeklere dayalı ve tanrısız (non-teist) yeni bir düşünce-inanç sisteminin kurucun inşası, ya da geçmiş(tekiler)in tekrarı kalıyor. Ve bu sistem asla ama asla ılımlı islam değil, ilimli diyaloglar da değil, ılıman siyasilik ise hiç değildir. Arkeolojik yemeklerin tekrar ısıtılmış versiyonlarına, ya da geri sarılmaktan kopmak üzere olan film rulolarına çoktan doyduk, kusuyoruz insanlık olarak farkında olmasak da. Peki biz filmi daha ne kadar başa saracağız, ya da film ne kadar sarılabilecek? Bana sorarsanız bu sorunun cevabını görecek insanları kıskanmak oldukça güç, gerisiniyse siz düşünün.
*: Bu irrasyonalitenin sansasyonel bir bütünlemesi için bkz.: Ariely, D. (2009) Predictably irrational : the hidden forces that shape our decisions. Rev. and expanded edn. New York, NY: Harper.
**: İnsanın irrasyonalitesi ve intikamcılıktan rehabilitasyona evrim hakkında başlangıç adına bkz.: Meijer, S. (2017). Rehabilitation as a Positive Obligation. European Journal of Crime, Criminal Law and Criminal Justice 25, 2, 145-162, Available From: Brill https://doi.org/10.1163/15718174-25022110 [Accessed 11 June 2022]